9 Temmuz 2011 Cumartesi

KÜRK MANTOLU MADONNA



Yorumunu yapmakta acele ettiğim ama en sona bıraktığım kitaplardan.Alelade bir yazı olmasını istemedim.O yüzdendir bu gecikme.Sabahattin Ali ile ilk tanıştığım kitap.Ne kadar büyük bir eksik olduğunu okuduktan sonra çok daha iyi anladım.Hep eğitim sistemimizdeki yanlışlıklar,ön yargılar,şucu,bucu ayrımı...Ne kadar etkilenmek istemesem de ne kadar ayrım yapmamaya çalışsam da anladım ki olmuyormuş.Küçüklükten beri etkilenmişiz bir kere "Onu okuma,onu dinleme,onu seyretme...."Allah'tan ailem hiç böyle bir baskı kurmadı ama öğretmenlerim;hep ayırdılar,hep uyardılar,hep sınırladılar.Yazık olmuş o yıllarıma,merakıma,hevesime..."Böyle olmamalıydı!" demekten fazlasını yapıyorum.Çevremdekilere,öğrencilerime(özellikle onlara),arkadaşlarıma herkesi okumalarını,okuyarak fikirleri daha rahat anlayabileceğimizi,insanları daha kolay çözebileceğimizi söylüyorum.Umarım işe yarar.

İşte sırf yukarıda bahsettiğim önyargılardan dolayı okumadığım yazarlardan-dı kendisi.Kitabın ismi cazip ve değişik geldiği ve de birkaç yerde olumlu eleştiriler aldığını görünce almıştım kitabı.Neredeyse üç ay olmuş okuyalı.İsmine bakınca bizim bildiğimiz şarkıcı Madonna'dan ya da ona özenen bir bayandan bahsedeceğini sanıyordum ama yanıldım:(İçeriğine çok değinmek istemiyorum o yüzden söyleyebileceğim tek şey "aşk"ı güzel işlemiş olması.Özellikle ruhsal tasvirler,kişilerin davranış sebeplerini verirken ki gerçekçi anlatım beni çok etkiledi.Mehmet Rauf'un EYLÜL kitabından sonra okuduğum en güzel psikolojik roman.Kurgu güzel ve sağlam kurulmuş.Kişiler,yaşantıları ve birliktelikleri güzel işlenmiş.Derin anlam içeren çok güzel sözler var.Beni etkileyenlerden birkaçını aktarmak isterim:

"...Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar..."

"...Bütün teessürlerimiz,düş kırıklıklarımız,hiddetlerimiz,karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık,beklenmedik taraflarınadır.Her şeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"

"...Kaybedilen en kıymetli eşyanın,servetin,her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor.Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor..."

"...Onun boşluğunu değil,fakat yokluğunu hissedecektim..."


Bunu gibi nicelerce cümle bu kitabın sayfalarında.Eğer geç kalmak istemiyor ve psikolojik derinliği olan ve aşkı en güzel şekilde anlatan satırlarda kendinizi kaybedin diyorum.Göreceksiniz ki yapacağınız tek olumsuz eleştiri kitabın ince olması olacak ve "biraz daha uzun olsaydı" diyeceksiniz.

Keyifli okumalar...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

AŞKIN GÖZYAŞLARI-2


Kitabın ilkini çok severek okumuştum.Anlatım çok sürükleyiciydi.Kitabın ikincisini ise sıkılarak okudum.Çünkü birinci kitabın tekrarı gibiydi.Gibiydi demem biraz saçma oldu tekrarıydı çünkü.İlk kitapta Şems'in ağzından anlatılan olaylar ikinci kitapta Mevlana'nın ağzından anlatılmış.Fazlasıyla dil ve imlâ hataları ile doluydu.Konular arası geçişler başarısızdı.Çok sıkılarak sırf bitirmek için okudum.Ama zaman kaybıydı zannımca.

11 Nisan 2011 Pazartesi

ŞAH&SULTAN


Bir önceki yazımda bahsettiğim İskender PALA'nın son kitabı Şah&Sultan'ı bitireli neredeyse iki hafta olacak ama ancak yazabiliyorum.Yavuz Selim ile Şah İsmail arasında yaşananları,o dönemin gereklerini,inanç tarzlarını,aşkları,ihanetleri,yenilgi ve zaferleri çarpıcı ve akıcı bir dille aktarmış PALA.Özellikle Sünni-Şii çatışmasına,Müslüman'ın Müslüman'ı vurmasına,iki taraftan da alıp götürdüklerine değinmiş.Bir bakıma tarihimizle yüzleşmemize zemim hazırlamış.Bunu yaparken de tarafsız kalmayı başarmış zannımca.Ben özellikle Şii yaşayış ve inanç tarzından bihaber birisi olarak nereden geldiği ve neleri kapsadığı,farklılığı,gerekliliği,..gibi çoğu konuda bilgi sahibi oldum.Ve bütün zorluklar içinde,imkansızlıklar arasında ve farklılıklar girdabında kendisine yer bulan AŞK,AŞK,AŞK...O dönemin gerektirdiği şekilde ama en masum ve en mahrem,belki de olması gerektiği haliyle...
Sevdim,çok sevdim.Dönem dönem dönüp okuyacağım kitaplar arasında yerini aldı.  

2 Nisan 2011 Cumartesi

KATRE-İ MATEM


Bir Türkçe Öğretmeni olmama rağmen İskender PALA'yı ilk olarak 2010'da okumaya başladım.Bunda İskender PALA'nın ağır ve ağdalı bir dil kullanması,Divan Edebiyatı kavramlarına ve beyitlerine sık yer vermesi,alçakgönüllülük göstermesi gerekirken kibrine yenilip kendini övmesi;benim de tüm bumları sevmemem ve uzak durmam en büyük etkenler sanırım.Gerçi "İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK" kitabını severek okumuştum hâlâ derslerimde de kullanırım.Deyimlerin nasıl oluştuğunu anlatır okitabında ve başarılıdır da.Derken BABİL'DE ÖLÜM İSTANBUL'DA AŞK KİTABI ile karşılaştım.Ne yazık ki çok uzun sürede,sıkılarak ve itiraf ediyorum bazı yerleri atlayarak bitirebilmayi başardım:sBir daha da yazdığı kitapları okumama kararı almıştım.Ama her zaman olduğu gibi büyük konuştuğum başıma geldi.Bir arkadaşımla konuşurken KATRE-İ MATEM'i övmesini açıkça yadırgadım.Ne kadar sıkıcı kitaplar yazdığından,kibrinden falan bahsettim.O da yanıldığımı söyledi.İspatla deyince de "Oku,görürsün!" dedi.Ben de sırf ispatını çürütmek adına okumaya başladım.Bilin bakalım ne oldu?Evet doğru tahmin:TERS YÜZ OLDUM.Hatta "Yok canım.Bunu İsklender PALA yazmamıştır." dediğim oldu ama kitap beni tamamen sarmaladı.Çok sürükleyici bir kurgusu var.Merakınız  sürekli canlı tutuluyor."Şimdi ne olacak?" sorusu peşinizi bırakmıyor.İster istemez Osmanlı döneminin içinde buluyorsunuz kendinizi.Ve lalelerin... ve Lale Devri'nin...Tüm o şatafatlı dönem,entrikalar,ölümler,isyanlar,ayaklanmalar,tabii ki de aşk...Tüm masumiyetiyle,tüm saflığıyla,tam da olması gerektiği kıvamıyla...İnanılmaz lezzetli bir tat bıraktı damağımda.Hatta divan edebiyatının bana çekilmez gelen tüm o beyitleri bile daha cazip gelmeye başladı.Sanırım ben de artık bir İskender PALA hayranı olma yolunda ilerliyorum.Çünkü KATRE-İ MATEM biter bitmez ŞAH SULTAN'a başladım.Bir iki güne kadar biter inşallah.Merak etmeyin biter bitmez ondan da bahsedeceğim...
İyi pazarlar diliyorum.Sevgiyle...

20 Mart 2011 Pazar

AŞKIN GÖZYAŞLARI


Sinan YAĞMUR'un kaleminden çıkan,Şems-i Tebrizi'nin hayatını kendi ağzından anlatan hoş bir kitap.Çok kalın bir kitap değil,anlatımı da sade...Bazı yerlerde ayrıntılara girildiği için sıkıldığım oldu ama bilgi mahiyetinde çok şey kazandırdı.Şems-i Tebrizi hakkında bilmediğim,yanlış bildiğim ne kadar şey varsa öğrenmiş oldum.Aynı zamanda Şems'in ne kadar celal sahibi olduğunu da görmüş oldum.Hak edene hak ettiği karşılığı vermenin de müslümana yakıştığını,edeb diye her şeye boyun eğmemek gerektiğini de öğretti kendisi bana.Mevlana ile münasebetleri,yaşayışları,'aşk'ı tanımlamaları ve yaşamaları,ölüme bakış acıları,öldürülüşü,semaya yükledikleri anlam,Mevlevilik düşünce sistemi ile ilgili her şeyi bu kitapta bulabilirsiniz.Zevkle okudum.Tavsiye ediyorum...

5 Mart 2011 Cumartesi

DÜNYANIN İLK GÜNÜ


Kitap ilk bakışta hiç dikkatimi çekmemişti açıkçası.Bir kılıç resmi,soğuk renkler,itici bir kapak...Okumayı ertelememin ilk sebebi tamamen kitabın kapağıdır.Kitabı okumam için kapak ilgimi çekmeli değil mi ama?Kitabın kapağını görünce şövalyeler,kraliyet,misyonerlik aklıma geldi.Yazarına baktım Türk.Özgeçmişini okudum 1981 doğumlu ve ilk romanı...Başarılı olma ihtimali bile vermedim.Acımasız olduğumu fark edemedim.Tâ ki okumaya başlayıncaya kadar.Çok az kitap beni şaşırtır,ters düz eder,"nasıl yani?" dedirtir.İşte bu kitap onlardan biri.Her şeyden önce yazarımız genç olmasına ve kitabın ilk romanı olmasına rağmen oldukça başarılı bir iş çıkarmış.Dili akıcı,kurgulaması iyi,her şeyden önemlisi araştırmacı.Eleştirilebilecek tek bir yönü olduğunu söyleyebilirim:taraflı davranmış.Şöyle ki bir Türk olarak,Osmanlı sever olarak ve Fatih hayranı olan bir okuyucu olarak bu beni rahatsız etmedi.Fakat yabancı kökenli birisi bu kitabı okuduğunda olayların abartıldığını,saptırıldığını ve Türk taraftarı olarak yazıldığını iddia edebilir-tabi ki tarihe kendi penceresinden bakıyorsa ve eleştiriye açık değilse.
Gelelim kitabın konusuna:kitap Fatih dönemini,İstanbul'un fethini ve o dönemde yaşananları farklı kişilerin gözleriyle anlatıyor.Açıkçası sürükleyici bir kitap.Sadece topların dökümünü ve nasıl yapıldığını anlattığı bölüm çok ayrıntılı ve sıkıcı geldi bana.Yine de çok sevdim kitabı.Beyazıt AKMAN'ın yeni kitaplarını sabırsızlıkla bekliyorum.

1 Mart 2011 Salı

LÂ-SONSUZLUK HECESİ


Âdem ile Havva'nın hikayesi...Üstelik Nazan BEKİROĞLU'nun kaleminden çıkma...Siz ne düşünüyorsunuz bilmem ama kalemine hayranlık duyduğum nadir insanlardan Nazan BEKİROĞLU.Evet çok gündemde değil,çoğu kimse bilmiyor,bazı kesimler tarafından poh pohlanıp gözümüze de sokulmaya çalışılmıyor ama bilen biliyor kendisini,kitaplarını,yazılarını ve ifade edişindeki mucizeyi."Keşke" cümlesi kurduğum bir akademisyen kendisi.KTÜ Türkçe Eğitimi Bölümü'nde profesör ve ve orada türkçe öğretmenliği okuyanların dersine giriyor.İşte "keşke"li cümlelerim bu noktada başlıyor."Keşke benim de hocam olsaydı.","Keşke 1 saat de olsa dersini dinleyebilseydim.","Keşke bir çay içebilecek kadar sohbet edebilseydim."..........sonu gelmiyor böyle cümlelerin.Kabul ediyorum üniversiteyi istediğim ilde,istediğim okulda ve bölümde okudum.Çok iyi hocalarımız da vardı.Hâlâ da var ama Nazan hoca'nın eksikliği hissediliyor zannımca.Tabi bunlar benim nacizane görüşüm.Herkes farklı düşünebilir.

Gelelim kitabımıza.Nazan BEKİROĞLU'nu ilk kez okuyacaksanız dili biraz ağır gelebilir.Devrik cümleleri sarsıp" ne demek istiyor,bir cümle bu kadar da uzatılmaz ki!!!" diyebilirsiniz.Ama vazgeçmeyip hatta biraz da inatlaşıp okumaya devam ederseniz Nazan BEKİROĞLU'nun büyüleyici satırlarına kendinizi teslim edebilirsiniz.Çünkü yaptığı işi o kadar iyi biliyor ki.Bu kitapta da hayal gücünü kullanarak ve biraz da araştırarak bize özümüz olan ama çok da uzak olduğumuz Adem ile Havva'yı,yaşadıklarını,hissettiklerini anlatmaya çalışmış ve başarmış da.Beni etkilemeyi o kadar başarmış ki normalde okuduğum kitaplardaki cümlelerin altını çizmeye kıyamazken bu kitapta neredeyse tüm cümlelerin altı çizili:)Örnek isterseniz buyrun o cümlelerden biri:

"...ve atın hamurunda özgürlük duygusuyla insana hizmet arzusu birlikteydi.Doğası özgürlük,yazgısı insana hizmetti onun.Fakat yazgısı ile doğası arasında ,doğası baskın gelecek gibi görünüyordu.Yani en fazla boyun eğdiği anda en fazla başkaldıracak olan da oydu.Fakat susuzluktan dili damağına yapıştığı anda bile çağrıya uyacak,emre itaat edecek,pınardan geri dönecek gibi duruyordu.Ne garip bir hesaptı bu!"

Bir diğeri:

"...ve Alemlarin Rabbi,isyana gücü olanın itaatini,bir kez gitmiş olanın dönmesini,affet yakarışını çok sevdi..."

Siz de ilk anne-babamızın hikayesini,yaşadıklarını,hissettiklerini merak ediyorsanız ve bunu sıradan bir anlatım yerine sizi sarıp sarmalayacak masalsı bir anlatımla desteklemek istiyorsanız bu kitap tam sizlik....